Fena Halde Leman ve Leman Korkut'un Sırları


                                               Yetişkin bir kadının cinsel hayatı, psikoloji bilimi için karanlık bir kıtadır.

-Sigmund Freud

Bu incelemeyi yapıp yapmamak konusunda oldukça çekimserdim, çünkü oldukça gizli olana, konuşulmayana, Freud’un sözleriyle karanlık bir kıtaya uzanmam gerekiyordu: Kadın cinselliğine.

Fena Halde Leman, Atilla İlhan tarafından 1981 yılında yayınlanmıştır. O dönem de çok ses getirmiş, cinselliğe bakış açısı sebebi ile oldukça sarsıcı bir roman olarak nitelendirilmiştir.  Analizden önce belirtmek isterim ki kitap cinsel tercihleri yargılayıcı katı bir tutuma sahip kişiler için oldukça rahatsız edici gelecektir. Benim kendi fikrim ise cinsel tercihlerinden yalnızca bireylerin sorumlu olduğu ve bu konular üzerinde nefret söyleminde bulunmanın ne kadar kırıcı ve yanlış olduğudur.

Öncelikle romanın ana karakteri Leman Korkut kimdir buna bakalım. Dışarıdan bakıldığında Leman Korkut, son derece çekici, alımlı, romandaki tasviriyle ‘az bulunur kadınlardan’. Eşi eski Demokrat Parti Milletvekili Ekrem Korkut’un ölümü ile, işlerin başına geçen ve aynı zamanda da güçlü bir iş kadını imajı çizen Leman Korkut’u ilk bölümde ona hayranlık duyan bir gazetecinin ağzından İzmir’de dinliyoruz. Bu hayranlık zamanla kendini meraka bırakıyor ve Leman Korkut’un aslında Türk olmadığını, Parisli Jeanne Courtine olduğunu öğreniyoruz. Araştırmalar sürerken, meraklı gazeteci, Leman Korkut’un ölüm haberiyle güne uyanıyor ve ölümün ardından kendisine gelen bir dosya ile romanın ikinci bölümü başlıyor.

Dosyanın gelişiyle, gazetecinin romandaki görevi tamamen bitiyor. Anlatıcı konumuna Leman Korkut geçiyor. Son derece gizemli bu kadının sırlarını okurken oldukça şaşırabilir kimi zaman da öfkelenebilirsiniz. Leman Korkut’un günlüğü, eşinin intihar haberini almasının ardından Paris’e uçuşuyla başlıyor. Paris, onun Leman Korkut tarafını bastıran ve Jeanne’nin ortaya çıkmasını sağlayan bir araç sanki. Henüz eşinin yasını tutmadan zihni Paris sokaklarında geçmişe gidiyor. Para için beraber olduğu istismarcı yaşlı kadın Miss Higgins’in pis kokusu yayılıyor Paris caddelerinden. Sonra Ekrem… Bir barda tanıştığı, sevgisini lütuf olarak gösteren Türk prensi…

Leman Korkut, kocasının gizemli intiharına anlam veremediği için, Ekrem’in dünyasına girmeye, 20 yıllık evliliklerinde hiç olamadığı kadar onun hayatına dahil olmaya çalışıyor. Ekrem’in hayatındaki kadınlara uzanıyor, aldatılmış olmak değil, Ekrem’in başka bir kadını sevme ihtimali onu kışkırtıyor. Fiziksel bir birleşmenin ötesinde, Ekrem’in “insanı dinlendiren arı bir güzelliği” başka bir kadına bulma ihtimali yıkıyor Parisli Jeanne’yi. Ekrem’in hayatındaki kadınlara yaklaştıkça, tutkularının esiri olmaya başlıyor. Önce Cecile ile cinsel yakınlık kurmayı deneyen Jeanne sonrasında gizemli ve oldukça güzel bir kadın olduğunu düşündüğü travesti Lili ile ilişkiye giriyor. Lili erkekliğini tam anlamıyla yok etmiş bir travesti, öyle güzel öyle çekici ki Jeanne için. Lili’e olan cinsel bağlılığı onun cinsiyet rollerini bile tersine çeviriyor. Lili’nin sevgilisi olan Leman Korkut erkek kıyafetleri giyerek, erkek olarak dolaşıyor Paris sokaklarında. Bu sefer başka bir travesti olan Booby ile ilişkisi başlıyor. Bobby’nin erkeksiliği, altın dişleri Leman Korkut’u geçmişe götürüyor, Ekrem’in annesi Haco Hanım ile olan eşcinsel birlikteliğinin, Haco Hanımın cinsel birleşmeleri esnasında yaşadığı orgazmla kalp krizi geçirip ölmesine dek uzun bir süre devam ettiğini öğreniyoruz.  Bu noktada ise Leman, baskıcı kıskanç bir adamla evli umutsuz bir kadın olan İclal’de buluyor teselliyi. Tüm bunlar olurken ise Ekrem Paris’te yalnız. Tüm sevişmeler, tutkular, arzular öyle betimleniyor ki bir kadını bir erkek olarak böyle güzel ve şiirsel yalnızca Attila İlhan anlatabilirdi diyorum.                

Çarpık ilişkiler, eşcinsel birleşmeler, aldatmacalar, grup seks, lezbiyenlik ve pek çoğu daha… Roman pek çok cinsel tercihi tek bir kişi üzerinden anlatılıyor: Leman Korkut.

Tüm bunlar, kitabı okurken bana cinsel akışkanlık kavramını çağrıştırdı. Son zamanlarda yapılan çalışmalar, sabit bir cinsel yönelimin yanında, zamana, duruma, kişiye göre değişen akışkan bir cinsellik kavramını öne sürmüştür. Cinsel akışkanlık, durumlara bağlı olarak değişebilen cinsel tercihleri tanımlar. Biseksüellikten farklı olarak, cinsel akışkanlık kısa süreli ve değişken olabilirken, biseksüellik kavramı daha stabil bir cinsel tercihi ifade eder. Leman Korkut’un cinsel yönelimini biseksüellik olarak tanımlamak doğru olmayacaktır. Leman Korkut’un cinselliği için akışkan tanımlaması çok daha yerindedir. Kendisi de bu durum için şöyle diyor “Elimde olmayan cinsel kaymalar nedeniyle, gittikçe çetrefilleşen, ciddi bir çıkmaz… Etkileyici bir kişilikle baş başa kaldım mı tamam öteki yanıma kaydım demektir.”

Leman Paris’e gittiğinde Jeanne olmamıştı sanki, Ekrem’e dönüşmüştü, “Ekrem’in kadınlarına erkeklik yapan” bir imaja bürünmesi, son derece güzel ve asil olarak anlatılan bir kadının, erkeksi cinselliği, kravatları, gömlekleri… Her şeyiyle Ekrem gibi olan bu kadın Ekrem’in kadınları ile sevişiyor ve onun yerine geçiyordu sanki. Sonlara doğru bu düşüncemi ispatlayacağını düşündüğüm bir satıra denk geldim “Ekrem, benim için benim Lili için temsil ettiğim şeyi temsil etmiyor muydu sanki? Güven içinde olmak.”

Ekrem’in cinselliğine de bakacak olursak, erkeksi sesine hayran olduğu maskülen bir kadınla evlenen Ekrem’i Leman korkut şöyle tanımlıyor, “dokunmaktan çok dokunulmayı arzulayan bir erkek!”  Ödipal evrede baba ile özdeşleşen erkek çocuğun cinsel kimliğini belirlemesi kaçınılmazdır, ama baktığımızda Haco Hanım kadar dominant, güçlü ve genç bir anne karşısında son derece pasif bir konuma geçen yaşlı, güçsüz bir baba görüyoruz. Haco Hanımın tutkulu oluşu, baskınlığı hem evdeki baba figürünü hem de oğlu Ekrem’i cinsel yönden zayıf konuma getirmiş olabilir. Baba ile özdeşleşme, onun cinsel hayatından erkeksi baskınlığı kaldırmış olabileceği kanısındayım. Bir de Ekrem’in, travesti bir kadınla ilişkisi var bu konu da yine Haco hanımla ilişkilendirebilir. Psikanaliz, rekabete girilmeyecek babanın yani aşırı baskın ya da aşırı silik babanın olması durumunda çocuğun diğer cinsteki ebeveyn ile özdeşleşmiş olabileceğinin mümkün olduğundan bahseder. Ekrem’in, Leman’ın maskülen tarafına duyduğu hayranlık sonrasında ise travesti ile olan düzenli cinsel hayatı bizleri Haco Hanım’a götürecektir.

Ekrem’in ölümü ile yas tutmasını beklediğimiz Leman’ın son derece hızlı yaşadığı ilişkileri dolayısıyla ona kınayıcı gözlerle baksak da bu noktada psikanalizde yas nedir onu anlamamız gerekmekte. Ölüm, kayıp, ayrılık, nesnenin bilinç düzeyinden kaybolması olarak tanımlanacak olursa; Ekrem artık kayıp bir nesne, Leman ise Ekrem’in Paris’teki yaşantısını sürdüren, Ekrem’in bağlarını ayakta tutan kişi. Ayrıca, sık sık Ekrem’i gördüğünü düşünüyor, Ekrem halisünasyonları bitmek bilmiyor. Artık var olmayan nesneyi ayakta tutmaya çalışan Leman, önce Paris’te Ekrem’in yaşamını diriltiyor, her canlı tuttuğu bağ ile sonunda gerçek bir Ekrem’in varlığı olduğuna inanmaya başlıyor. Kanlı canlı bir Ekrem hayali ile hayata devam ediyor. Özdeşleşme, bir nesnenin, varlığından çok imgesinin içselleştirilmesidir. Leman, Ekrem’e dönüşerek Ekrem’i hayatta tutuyor. Yani Leman korkut yas tutmuyor demekten çok yas tutulacak durumu ortadan kaldırıyor ve bunu Ekrem’i yaşatarak yapıyor. Zira özdeşleşme kaybolmuş bir nesnenin egonun içinde tekrar kurulmasına olanak sağlar.

Gerek psikolojik gerek sosyolojik açıdan baktığımızda her sayfada şaşırabileceğimiz detaylarla dolu bir romandır Fena Halde Leman. Toplumsal tüm normların karşısında tek bir kadın vardır: Leman Korkut. Onun bölünmüş benliği, karşı koyamadığı arzuları, yasaklı fakat tutkulu cinselliği, İzmir- Paris arasında gidip gelen bilinç akışı, şehveti, kimi zamansa kendisini sevdirecek düzeyde içini açışı. Leman Korkut, pek çok cinsel tercihle beraber, pek çok kişiliği içinde barındırıyor tutkulu aşık, gizemli, başarılı kadın, aşık bir eş, duygusal ve yalnızlıktan böylesi korkan bir kadını ve Ekrem’i… Ön yargılarımızdan arınarak okuduğumuzda, cinsellikten çok daha fazlasına tanık olabileceğimiz, karanlık kıtaya erkek gözünden bakabileceğimiz bir roman, yargılarımızı bir kenara bırakıp Leman Korkut’a ses verelim “Hayatımızı hep yanılgılar üzerine kurmuyor muyuz?”

Yorumlar

  1. “ aldatılmış olmak değil, Ekrem’in başka bir kadını sevme ihtimali onu kışkırtıyor.”
    Bu ifaden subjektif mi? Aldatmak,aldatılmak sadece cinsel birliktelikle mi olur?

    Okumadığım bir roman fakat yazdıklarınızdan yola çıktığımda ; Leman Ekrem’i yaşatmaktan ziyade , tam olarak; hayalindeki Ekrem’i, eksiklerini tamamlayarak yaşatıyor.

    Ayrıca Leman’ın Haco Hanım’la cinsel birlikteliği Ekrem’in ölümünden önce mi sonra mı? Bu nokta önemli.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlk sorunuzla başlayayım, okuduğum bir araştırmaya göre erkekler cinsel birlikteliği aldatma sayarken kadın için duygusal bağ kurulması daha büyük bir problemmiş, Leman, cinsellik konusunda çok serbest, önce kocasının Cecile ile beraber olduğunu öğreniyor, ve tek önemsediği kadının güzelliği, daha sonra Ekrem'in iltifatlarını Cecile'nin de duymuş olma ihtimali yani Ekrem'in başka birini sevme ihtimali Leman'ı uykularından ediyor. İkinci sorunuz tartışmaya çok açık, eğer kitabı okuma fırsatınız olursa üzerine daha detaylı konuşulabilir. Haco Hanım ile kurulan cinsel ve duygusal bağ, Ekrem Paristeyken oluyor. Leman hem duygusal bir boşlukta hem de cinsel arzularını bastırmak da zorlanıyor.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Issız Adam ve Issız Ada

Marcel Proust'un Ruh Dünyasından

Sosyal Normlar ve Kültür