Kan Konuşur Mu?

 “Şairler söz ile pek çok kahramanlık satarlar; fakat fiiliyata gelince, böyle bir metanet göstereceklerinden pek emin değilim. Çünkü şu intihar, beyne bir tabanca sıkmak, kendini asmak veya suya atılmak gibi değildir. Onlara bir kere teşebbüs edilince, onu menetmek ihtiyarı elden gider.” 

 Beşir Fuad yakın dostu Ahmet Mithat’a intiharından iki yıl önce böyle yazar. Kendi intiharını kurgular ve bunu o korkak addettiği şairlerinkine benzemeyecek bir yoldan yapar. Bileklerini kesmek suretiyle ölümü hissettiğinde, hala bir geri dönüşü varken bile vazgeçmez, son nefesinde gerçek bir kahraman olur kendince.

Bundan tatlı bir ölüm tasavvur edemiyorum. Kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım. Baygınlık gelmeye başladı…. Arzu ettim ki, bir insanın öldüğünü ve ölürken neler duyup hissettiğini bildirmek suretiyle insanlığa bir faydam dokunsun,” diyordu, 35 yıllık hayatında yazdığı son satırlardı bunlar.

 Kanını mürekkep olarak kullandığı intihar mektubu dönemin gazetelerinde yayınlandıktan sonra, İstanbul çevrelerinde intihar salgını yaşanması ve art arda gelen intihar haberleri sebebiyle Beşir Fuad hakkında yayın yapmak ve konuşmak yasaklanır. Pek çok tenkit ve fikir yazılarının sahibi, konuşma yasağı ile toplum belleğinde bastırılmaya zorlanır ve unutturulmaya çalışılır. İntiharını açıklamaya yönelik pek çok yorum yapılır: Süleyman Hayri Bolay, materyalist Beşir Fuad için, “O, ruhun olmadığını ispat için bileğini keserek intihar etmiştir” der, yakın dostu Ahmet Mithat ise, bu intiharı Fuad’ın materyalist açıdan baktığı bu dünyanın manasızlığının hayata tat vermeyişi olarak yorumlar. Orhan Okay ise, Beşir Fuad’ı yıllar sonra unutulma girdabından çıkartarak yazdığı kitabında, böylesine bir intiharı tek bir nedene bağlamanın yanlış olacağı kanısındadır.

Dünya üzerinde kaç insan vardır anlaşılmayı bekleyen? Milyonlarca ruh hiç anlaşılmadığı bu dünyadan kopup giderken ardından sadece bir sebep aramak, bir neden bulmaktan çok daha fazlasını hak eder diye düşünüyorum. Beşir Fuad’ı anlamak için yazıyorum bu satırları.

Beşir Fuad’ın intiharının ardından ortaya atılan fikirleri inceleyerek başlayacak olursak, Ahmet Mithat onun dinsiz bir adam oluşuna ve materyalist pencereden baktığı bu dünyadan tat alamayışına bağlar bu kanlı ölümü. Rodney Stark, din olgusunun, ahiret inancı gibi dini ve vicdani olgulara olan bağlılığın intiharı eyleme dökme yönünde bireyleri engelleyeceğini söyler. Tanrıya inandığını söyleyen ve düzenli olarak kiliseye giden, üniversiteli genç bir grupla yapılan çalışma, dini değerlere sahip kitlenin intiharı fikren dahi hoş karşılamadığına yönelik veriler sunar. Sosyolog Durkheim ise intiharı, referans aldığı din algısı içinde doğru bulmayan bireylerin, onları ölüme götürecek suçları işleme yönündeki eğiliminden bahseder. Yani, Durkheim’a göre, intiharı içindeki değerlerle bağdaştıramayan birey, bilinçli veya bilinçsiz olarak, idam gibi ölüme götürebilecek suçlar işlemeye daha meyillidir. Bu perspektiflerden baktığımızda, Beşir Fuat’ın herhangi bir dini değerleri benimsememiş olması sebebiyle intiharı önünde vicdani bir engeli yoktur demek mümkün olacaktır.

Freud, intiharın, bireyin yoğun özdeşleşme yaşadığı -bunlar genel olarak ebeveynlerdir- kişilere karşı beslenen saldırganlığın, kişinin bilinçdışında sanki onu öldürüyormuşçasına harekete geçmesi ve böylece kendisiyle beraber, öfke duyulanın benlikteki yansımasının da öldürüldüğü fikrini sunar. Freud’a göre yaşanılan çevredeki ötekine duyulan agresyon ve saldırganlığın bastırılamayan sonucu olarak kişide kendine zarar verme isteği ortaya çıkabilmektedir. Thanatos ve eros yani ölme ve yaşama arzusuyla içsel çatışma halinde olarak doğan birey, ruhsal bir karmaşanın içindedir. Thanatos, saldırganlık ve ölüm arzusunu anlamlandırırken; eros yaşamı ve cinselliği temsil eder. Beşir Fuad’ın ölümden önce bu ikili karmaşanın içinde kaybolduğu yorumunu yapmak ne kadar doğru olacaktır bilemiyorum ama intiharından önce yoğun bir gece hayatı yaşar ve çok sayıda metresleri vardır. Bu sebeple de eros ve thanatos arasında sıkışıp, bilinçdışı tercihini ölüme giden bir yol üzerinde kullanan bir şair görürüz demek ne kadar yanlış olacaktır?

Kimi zaman saldırgan arzular zevk verici de olabilir kaldı ki Beşir Fuad’ın intiharında zevkle karışık bir ölüm sahnesi görüyoruz. Fuad adeta intiharıyla flört etmektedir. Lacan ise, çocuğun kendisi ile tek olarak gördüğü anneden kopuştan sonra çocuğun tek başına var olma çabasından söz eder. Beşir Fuad’ın annesinin ölümünden bir yıl sonra intiharını gerçekleştirmesi, öznenin -çocuğun- öteki -anne- ile bağının ikinci bir kopuşunun dayanılmaz oluşu olarak değerlendirilebilir diye düşünüyorum fakat bu çok daha düşük bir ihtimal zira, Beşir Fuad intiharını, annesinin de ölümünden önce planlamıştır.

Annesinin yaşadığı mental bozukluğa yakından şahit olan Beşir Fuad bu delirişin genetik olduğunu düşür ve yoğun bir delirme korkusu yaşar. Yakın çevresi de Fuad’ın delirmekte olduğu konusunda hemfikirdir. İntihar sebebi olarak delirme korkusunu da varsayarsak, benzer temada bir intiharı, İngiliz edebiyatının en ünlü yazarlarından Virginia Woolf’da da görürüz, Delirme korkusu olan Virginia, ceplerine taş koyarak kendisini suya bırakır ardında bıraktığı mektupta ise eşine şöyle yazar:

 En sevdiğim,

Yine delirecekmişim; bu korkunç günleri atlatamayacakmışız gibi hissediyorum ve sanki giden zamanı geri çeviremeyeceğim. Ben artık savaşamayacağım. Biliyorum, senin hayatını mahvediyorum…

Virginia da delirmekten korkarak intihar etmiştir. Beşir Fuad içinde yaşadığı bu yoğun belirsizliğe ve kaygıya daha fazla dayanamamış olabilir. Ölümüyle tüm insanlığı aydınlatmak, ölümün verdiği hisler hakkında belirsizliği bitirmeyi hedeflediğini söyleyen Fuad, kendisinin içinde bulunduğu belirsizliğe daha fazla dayanamaz.

Yorumlar

  1. Durkheim kesinlikle saçmalamış; gereğinden fazla yoğunlaşmış... “Beşir Fuat’ın herhangi bir dini değerleri benimsemiş olması “ Benimsememiş olması yazacaktın sanırım. Vesilenizle ilk defa bilgilenmiş oldum Beşir Fuad’la ilgili.Araştırdıktan sonra fikirlerimi paylaşırım. Teşekkürler.
    İlker

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, yazım hatası olmuş düzelttim sayenizde. Durkheim'dan sonra bu konuya odaklanan çok araştırmacı olmuş. Pek çok araştırma benzer sonuçlara ulaşsa da insani bilimler hakkında net bir cevap olamaz sanıyorum. Yorumlarınızı bekliyorum, mutlaka öğreneceğim şeyler olacaktır.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Issız Adam ve Issız Ada

Marcel Proust'un Ruh Dünyasından

Sosyal Normlar ve Kültür