Mehmet Kaplan Şiir Tahlillerinde Psikolojinin Yeri
Mehmet Kaplan, Türk Edebiyatında, tahlil ve tenkit
dendiğinde akla gelecek ilk isimlerdendir. Hayatı boyunca sayısız deneme yazan,
pek çok metni tahlil eden Kaplan, şiir tahlilleri yapmaya, Türk edebiyatı
derslerini takip eden öğrenciler için bir metot oluşturmak niyetiyle
başlamıştır. Şiir tahlillerini yaparken, şairlere yönelik şahsi fikrini veya
muhabbetini saklama gereği duymayarak oldukça açık sözlü davranmıştır. Nazım
Hikmet için “Onu bu kitaba almak istemiyordum, sebebi komünist olması değil,
Türk milletiyle olan tüm bağlarını koparmak istemesindendir.” derken, çok
sevdiği hocası Ahmet Hamdi Tanpınar için, “devrin en derin şairlerinden
birisi olduğu gibi, aynı zamanda dili de en ustaca kullanan bir sanatkardır.” diyerek
övgüyle bahsetmesi bu duruma örnektir.
Elbette ki, Mehmet Kaplan şairlere olan
hislerini böyle aşikâr etse de şiirleri şekil, üslup ve muhteva açısından
incelerken, tam bir eleştirmen üslubuyla objektif tenkitler yapmıştır.
Sanatçılara olan muhabbeti veya uzaklığı, tenkit işini ciddiye alması sebebiyle
eser tahlillerine yansımamıştır. Kaplan, şiir tahlillerinde, şairlerin diğer
eserleriyle biçem, konu, içerik bakımından kıyaslamalara yer verir, şiirin
yazıldığı devrin sosyolojik çerçevelerine ve sanatçının dil kullanımına bağlı
olarak da onların ruhi malzemelerine yani psikolojilerine eğilir. Mehmet
Kaplan’ın, psikoloji bilgisi de insanı anlama çabası da oldukça etkileyicidir. Metinleri,
devir-şahsiyet- eser üçlemesi arasında incelemesi, onu psikanalisttik
duyarlılıkla eserlere bakmaya yönlendirmiştir şüphesiz. Onun, psikanalisttik
duyarlılığı Freudyen bakış açısı ile sınırlı değildir. Kaplan, Jung psikanalisttik
inceleme yöntemine daha çok ilgilidir. Hatta, Ahmet Oktay’ın cümleleriyle “Kaplan
psikanalizin Freudçu kanadının değil Jungçu kanadının düşüncelerine yakın
durmaktadır.”
Eser, sahibinden bağımsız değildir, rüyalar
gibi, eserin de ortaya çıkmasında bilinçdışı rol oynar. Freud da böyle
düşünüyor olacak ki Shakespeare ve Dostoyevski eserlerini, bu duyarlılıkla
incelemiştir. Psikanalitik duyarlılıkla inceleme yönüyle Kaplan Hocanın
yaklaşımı, Türk Edebiyatında özgün bir yer tutar zira ona göre de “yaşanılan
hayatta mümkün olmayan şey sanatta gerçekleşmektedir.” Bu sebeple sanatçıyı
anlama arzumuzu bir nebze hafifletmek, sanatçının eserlerini anlamaya çalışarak
mümkündür sanıyorum.
Kaplan Hoca’nın sanatçı psikolojisini
irdeleyiş yöntemi, tam anlamıyla sistematik değildir fakat, onun yaptığı
analizler, Jung’un Analitik psikoloji kuramına oldukça hâkim olduğunu da
gösterir. Tanpınar’ın Bursa’da Zaman şiirinin ikinci kısmında, Tanpınar’ın dar mekân
tasvirini, anne karnına dönme arketipi olarak tanımlamaktadır. Ahmet Muhip
Dıranas’ın Fahriye Abla şiirinin arka planını anima arketipinin oluşturduğunu
söyler. Anima arketipi Jung kuramında, erkeklerin kolektif bilinçaltındaki dişil
yanı temsil eder. Bu sebeple Kaplan, Dıranas’ın ideal, hayali, ebedi sevgiliyi yani
anima arketipini Fahriye Abla olarak sembolleştirdiğini söylemektedir. Carl Gustav Jung’tan Büyük psikolog olarak
bahseden Kaplan, Asaf Halet Çelebi’nin Mağara şiirinin temasını da anne rahmine
dönüş arzusu olarak nitelendirir. Cemal Süreya’nın Üvercinka şiirinde
bahsettiği sevgilisi de yine Jung bakış açısıyla ve Kaplan hocanın yorumuyla evreni
doğuran anne (anima mundi) imajına sahiptir, çünkü, Üvercinka şiirinin
yazıldığı kadın, saçlarının her telinde ayrı bir kalp çarpan, sevişmeyi
yürürlüğe sokan, insanı saran bir havası olan cesur bir kadındır. Oldukça yücedir
ve övgüye değer bu özellikleriyle…
Bir diğer yandan Mehmet Kaplan, Freudyen
bakış açısından da tahlillerinde yer verir. Zira psikanalitik duyarlılıkla eser
incelemek için Freud bakış açısı olmazsa olmazdır. Cahit Sıtkı’nın Hey Gidi
Güneşli Uykular şiirinde, ödipal kompleksini açığa vurduğunu söyler. Hatta “Cahit
Sıtkı’nın duygularını gizlemeden ortaya koyması Freud nazariyesinden aldığı
cesaretle izah olunabilir. Zira libido hiçbir zaman kendini bu kadar çıplak
ifade etmez.” demiştir. Ahmet Muhip Dıranas’ın Fahriye Abla şiirinde, genç
bir erkeğin, kendinden yaşça büyük bir kadına duyduğu cinselliği de içinde
barındıran hayranlığı, ahlaki yasalar sebebiyle anneye duyulan arzunun objesini
değiştirmesi olarak yorumlar. Orhan Veli’nin İnsanlar-II şiirini de çocukluğa
dönme arzusunun saf bir tasviri olarak görür:
…
Annemin kucağından
Seyrettiğim insanlar gibi
Küçüklüğümde..
Orhan Veli’nin bu şiirinde, Mehmet Kaplanın
tespiti oldukça yerindedir. Regresyon, bir ego savunmasıdır ve bireyin
sıkıntılı anlarında, en güzel zamanlarına dönme arzusunu açıklar, en güzel
zamanlar da tabi ki anne kucağıdır Orhan Veli’nin tasviri gibi.
Kaplan hocanın, Psikanalisttik duyarlılıklı
bakış ile şiir incelemesi sebebiyle, Şiir Tahlilleri kitabı, hem edebiyat
öğrencileri için bir metot sunarken bir yandan da psikoloji öğrencilerine farklı bir bakış açısından pratik sunuyor
demek mümkünüdür sanırım.

Yorumlar
Yorum Gönder