Schadenfreude

Başkalarının acı çektiğini görmek insana iyi hissettirir.

-Nietzsche

Schadenfreude, her farklı duyguya bir isim verme takıntısı olan Almanlara ait bir kelimedir. İki farklı zıt kelimeden-acı ve haz- oluşmakla beraber, bazı düşünürlerce iki yüzlü duygulardan da biridir. Temel olarak, başkasının talihsizliğinden alınan haz olarak ifade edilebilir. Pek çok dilde birebir çevirisi yoktur. Hatta İngilizler, böyle bir duyguya sahip olmadıklarını bu yüzden de böyle bir kelimeye dilde ihtiyaç duymadıklarını belirtmişlerdir. Fakat söylemeliyim ki, bu duygu hepimizde var ve tamamen evrensel. Türkçe ’de de tam bir karşılığı olmamakla birlikte ben Schadenfreude’yi bir nebze de karşılayan bir söylemimiz olduğunu düşünüyorum: “İçimin yağları eridi”

Schadenfreude duygusunun tam anlamıyla tanımlanabilir olması için, belirli kişi veya gruba zararı bizim doğrudan vermemiş olmamız gerekmekte. Bu yönüyle sadistlikten ayrılıyor, bizler meydana gelen zararda eylemci konumunda değil izleyici konumundayız. Kişilerin başına gelen zarar bizden kaynaklanıyorsa bu duruma intikam gibi çok daha farklı tanımlamalar getirilebilir.

Kavramı somutlaştıracak olursak, neredeyse tüm ülkelerde magazin yayınları en çok izlenenler listesinde başı çeker. Bir ünlünün aldığı kilolarla görüntülenmesinin neden ilgimizi çektiğini düşündünüz mü? Ya da video aleminde en çok izlenen kategori neden insanların düşme videolarıdır. Çünkü düşene güleriz değil mi! Türk kültürünün en eski güldürü ögelerinden biri olan gölge oyununda, Karagöz’ün rezil olmaları değil midir en büyük güldürü ögesi? İlkokul çağlarınıza gidecek olursanız da bu duyguyu tanırsınız, sınıfınızda sinir olduğunuz birinin başarısızlığı mı yoksa sizin kendi başarınız mı daha sevinç vericiydi? Muhtemelen o kişinin başarısızlığından daha çok haz aldınız. Bu duygu bilinçli bir duygu değil zira, çok küçük çocuklar bile bu duyguya sahip olabiliyor. Freud, bir çocuğun güldüğü en temel durumu, başkalarının düşmesi olarak tanımlıyordu. Bu tanıma göre en ilkel haz, başkasından daha üstün olmaktır.  Oldukça ilkel bir haz olmasına rağmen, başlarda sadece psikopatlık tanısı almış bireylerin, başkalarının acısı ile keyiflenebileceği düşünülmüş.  

            Hangi durumlar bizde pek de hümanist görünmeyen schadenfreude’yi açığa çıkartır onlara bakalım. Bu durumlardan ilki kıskançlıktır. Kendinize itiraf edemeseniz de kıskandığınız insanların başına gelen talihsizlikleri düşünün, kendinizi tutamayıp sağ dudağınızı yukarı kaldırarak gülümsüyorsunuz değil mi? Bu beden dilindeki aşağılayıcı gülüştür. Bir diğer sebep ise, kendimizi belirli bir grup veya insan karşısında yetersiz hissetmemiz, bilinçdışımızdaki özgüvensizliğimiz, bizden üstün gördüğümüz insanların talihsizlikleri bizlere haz veriyor. Bir diğer Sebep ise adalet duygumuz, sokak hayvanlarına eziyet etmesi ile bilinen bir şahsın, köpek tarafından saldırıya uğradığı haberini görmüşüzdür. Ya da sizi aldattığı için ayrıldığınız eski sevgilinizin bir sonraki ilişkisinde aldatıldığını duyduğunuzu düşünün. Hissettiğiniz bu acımasız haz schadenfreude’dir.

            Evrimsel olarak bu duyguyu açıklamaya çalışan bazı fikirler de var. Bunlar bana oldukça mantıklı göründü. Bunlardan ilki şöyle, başkalarının talihsizlikleri bizleri mutlu ediyor çünkü, onların hayatta kalamayıp bir av olması bizlerin hayatta kalıp yaşamımızı sürdürme ihtimalimizi artırıyor. Bir diğer fikir ise, insanların başarısız olarak yok olduklarını görmek, bizlere hayatta kalmak için neleri yapmamız gerektiğini öğretiyor. Yani temelde, itiraf edemesek de hepimiz birilerinin talihsizliklerini gördükten sonra, anlam veremediğimiz o küçük mutluluğu yaşıyoruz. Hayır ikiyüzlü değiliz, sadece insanız! Kolektif belleğimizde anılarını taşımaya devam ettiğimiz atalarımızdan da böyle gördük çünkü.

 

 

            Son olarak, geçmişteki düşünürler, Schadenfreude’yi feminen bir duygu olarak değerlendiriyordu, zira ancak kinci, zayıf ve dürtüsel bir birey böyle hissedebilirdi. Max Scheler yaşasaydı oldukça şaşıracaktı çünkü son araştırmalar erkeklerin schadenfreude’i daha sık deneyimlediğini söylüyor. 

            Schadenfreude sizi kötü biri yapmaz. Benim kendi Schadenfreude limitim ise şu şekilde: Eğer insanların düştüğü videoları izledikten sonra o düşen insanların hayatlarını kaybettiklerini öğrenseydim hala gülmeye devam eder miydim?

 

 


Yorumlar

  1. Bence videolarda düşen insanlara gülmemizin “Schadenfreude” ile ilgisi yok.

    Ünlülerin kilo almasına vs. seviniyorsak ya sevmiyoruz yada kıskanıyoruzdur.

    Temel-Karagöz oyununda veya başka oyunda-sinema da vs. bir karakteri herhangi bir sebepten sevmemek ve o karaktere zarar gelmesi bunu hissetmek için yeterli. Yine bunu hissetmek için size veya sevdiğiniz,ilgi duyduğunuz şeye kişilerin/kurumların zarar verip,onların zarara uğradığına tanık olmak gerekir.Kıskanmak,rakip olarak görmekte ifade ettiğiniz gibi yeterlidir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kişileri seviyor ya da sevmiyor olmamıza gerek yok ki. Kıskançlık kaynaklı schadenfreude de bir çeşit zaten. Bilinçli ve kontrol edilir bir duygu değil. Kaynağı evrime kadar iniyor. Öyle yaygın bir duygu ki, Türk kültüründe güldürü ögesi oluyor. Çocuklarda bile görülebiliyor. Freud'un bir yazısında çocukların en ilkel güldürü ögesinin kendileri ayaktayken başkasının düşmesi olduğu yazıyor. Düşen kişilere ebeveynler de dahil, yani sevgi burda bir faktör değil. Size çok iyi yemek yapmasıyla övünen birinin, tatsız ve kötü bir yemek yaptığını gördüğünüz haz da aynı. Evrimleşmemiş zihinlerimiz bugüne adapte olamıyor. Temelde konu bu

      Sil
  2. Başkalarının acı çektiğini görerek iyi hissetmek o an o acıyı çekmediğinizin bilinciyle gerçekleşmez mi? Nietzsche’nin bu sözünü “Schadenfreude” ile bağdaştırmak ne kadar doğru ise video dünyasında hiç tanımadığımız insanların düşme görüntülerine gülüp bununda “Schadenfreude” olarak ifade etmek o kadar doğrudur diye düşünüyorum.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Issız Adam ve Issız Ada

Marcel Proust'un Ruh Dünyasından

Sosyal Normlar ve Kültür