Issız Adam ve Issız Ada


                                                 

     Issız Adam filmini hemen hemen herkes duymuş ve en azından pek çok kez Anlamazdın şarkısı ile o çok meşhur ayrılan “iki yabancının” sahnesine denk gelmiştir. Issız Adam filmi bağlanma problemi yaşayan pek çok erkeğin kendisini tanımlayabileceği bir kavram yaratmış ve ilişkilere ıssız adam furyasını katarak literatürde kendine bir yer de bulmuştur şüphesiz. Filmi izleyenler Issız Adam Alper’i suçlarken, Ada’nın ne kadar harika bir kadın olduğu konusunda fikir birliğinde olsa da kusurlu bir ilişkide tek bir tarafı zalim ve diğer tarafı ise mağdur konumunda değerlendirmek, ikili ilişkilerin kökenini ve temellerini oldukça sarsacaktır.

İki iyi insan çok kötü bir ilişki yaşayabilir. İyi insanlar olmak, iyi partnerler olmanın garantisini vermez. Bu ikilinin ilişkisini, mağdur-zalim ayrımlarına düşmeden incelemek de mümkündür.

Alper

Filmin ilk sahnesinde, oldukça farklı cinsel birliktelikler içinde örgütlenen bir adam görürüz. Birlikte olduğu kadınların yüzüne bakmayan, cinsel birleşmelerini sadisitik bir halka içinde yaşayan bir adamdır Alper.

 Alper’in fantezi olmaktan çıkarak gerçeğe dönmüş bu beraberliklerinin kaynağında psikanalitik kuramlarca sapkın olarak nitelendirilen bir cinsel örgütlenme görürüz. Lacancı kurama göre sapkın erkek babasının yasası ile tanışamaz zira anne pek çok koşulda bu yasayı manipüle etmektedir. Annenin arzusu olmaya saplantı geliştirmiş erkek çocuğunun dünyasında genital ilişki ötelenir, onun dünyasında haz veren örgütlenme başka şekillerdedir. Alper’in sapkın cinselliğinin sadistik bir boyutu olduğunu da söylemek mümkün olacaktır. Alper’in grup seks ve işkence temelli cinsel hayatı Ada ile beraberken de sürdürülmeye çalışılır, bu sadistik eğilim Ada’nın ikazı ile Alper’in gerçeğinde kesintiye sebep olur. Sadist kişi ötekinin jouissance -haz- almasını engellemek ister, böylece tüm arzuyu kendisine alabilir. Alper’in durumunda yasanın olmadığı bir yerde sınırsız jouissance içinde oluş durumunu da gözlemleriz. Alper’in dünyasında babanın işlevi kastrasyonu sağlayamamış ve bunun sonucunda da arzu ve aşk birlikte barınamamıştır. “Kastrasyon ile ehlileşmemiş olanın arzusunda zaten eksiğe yer yoktur.”* Kadın seks esnasında aşağılanarak ve bilinçdışı düzeyde itibarsızlaştırılarak, arzu nesnesi olan anne gibi itibarlı bir konuma yaklaştırılmaz. Böylece kötü kadınlar ile kurulan ilişki annenin ulvi konumu da korumaya hizmet eder.

Sapkın birey ötekinin öznelliğini inkâr eder. Sapkın için öteki, dürtü nesnesine indirgenen bir varlıktır.* Alper’in cinsel hayatında kadına işkence eden ve kısmi bir şekilde kadını değersizleştirme planını içeren tutumları da onun sapkın cinsel hayatının izleridir. Alper’in narsistik fantezisinde -öteki-ilişki içinde olunan her kadın- bir özne değil bir tatmin nesnesidir ve Alper’in dünyasında ilişkilenme bundan öteye gidemez. Ötekine yapılan bu değersizleştirme çabası, belki de bilinçdışında kendisine hiç değer vermeyen bir adamın varlığı ile ilişkilendirilebilir. Bu durum da hiç şaşırtıcı olmaz zira narsisist kendisini çok seven değil bilinçdışında kendisini bir türlü sevemeyendir.

Freud “Eğer cinsel özgürlük sınırsızsa doyum tam değildir” der. Alper’in herhangi bir yasaya bağlı olmaksızın yaşadığı sınırsız cinsel ilişkiler hiçbir zaman tatmin edici olmaz. Bu da Alper’in süreğen bir biçimde doyum arayışının kökenlerinden biri olabilir.

Ada ile tanışmasının ardından, reddedilmek ile belki de ilk kez karşılaşan Alper, Ada’yı etkilemek için pek çok şey yapar. Peki burada arzu edilen nesne Ada mı yoksa nesneye atfedilen değer midir? İlerleyen aşamalarda, Ada’nın Alper’in annesi ile olan özdeşleşme çabası, Alper’i aşılamamış ödipal komplekse tekrar götürür. Alper’in Ada’ya olan hisleri Ada’nın öznelliğine karşı olan hisler değildir, annesi ile olan benzerliği sebebiyle bir çağırışım nesnesine akan libidodur. Alper’in “ilk lezzet en önemlisidir, ikincisi onun devamıdır” cümlesi ise ödipal karmaşanın kısaca bir özeti gibi görünür. Erkek çocuğunun annesi ile kurduğu ilk bağ, gelecek tüm ilişkilerin temelini oluşturacaktır. Alper’in bu cümlesi, saplanılıp kalınan ilk nesne olan annenin diğer nesneler ile kurulacak tüm ilişkilerin kaynağı olacağına dair bir göndermedir.

Ada’ya birlikte uyuduğum ilk kadınsın diyen Alper’in bastırılan ile yüzleşmesi belki de ilk kez açığa çıkarak tekinsiz bir ruh hali yaratır. Birlikte uyumuş olma ihtimalinin en yüksek olduğu kişi annesidir fakat anne ile olan bu ilişki babanın yasası ile karşılaşarak ketlenmemiştir. Bu durumda anneye dönük olan arzunun geri dönüşü Ada ile olur. Alper’in bilinçdışı söylemi annemden sonra birlikte uyuduğum ilk kadınsın” olarak da düşünülebilir.

Ada

Film boyu ıssız olanın sadece Alper mi olduğu mutlak surette sorgulanacaktır, ıssız kelimesi kimsesi olmayan, yalnız anlamında kullanılan bir kelimedir. Kelimenin anlamına bu bağlamda odaklandığımızda, çevresinde dostları olan, uzakta da olsa telefonla konuştuğu bir ailesi olan Alper mi yoksa film boyunca sadece bir arkadaşı ile ilişkisi gösterilen Ada mı daha ıssızdır? Bu sebeple filmin adındaki göstereni Issız Ada(m) olarak algılıyorum ben.

Ada’nın Alper’e “Sevdiğin herkes, her şey, o an ben olmalıyım. Elimi tut, hangisi senin elin hissediyor musun? Karışmalı, karıştırmalısın, ben sana dönüşmeliyim sen de bana… Sanki kendinle sevişir gibi…” demesi ise bir bütünleşme çağrısıdır.  Bir bütünleşme cinsellikte ne kadar mümkündür onu sorgulayacak olursak, Cinsellik sadece genital birleşme ile kısıtlı değildir diyebiliriz.

Psikanalizin bu yaklaşımına odaklandığımızda bütünleşme çağrısına tam bir karşılık verilmesinin mümkün olmadığını söylememiz gerekir. Öteki ile bütün olmak, imgesel düzeyde bir karşılık bulabilir. Bebeğin anneyi bir uzantı olarak görmesiyle bir bütünlük algısının yerleşkesi mümkünken, yetişkin bir dünyada bütünleşme inancı pek de sağlıklı değildir sanıyorum. Bu noktada, Lacan’ın cinsel ilişki yoktur sözlerine dönebiliriz. Cinsel eylem yoktur denmediğinin altını çizelim, burada işaret edilen, bir kadın ve bir erkeğin cinsel birleşmesinin yahut homoseksüel herhangi bir cinsel eylemin bütünleşmeyi ve bütünleşerek bir elde ettiği bir denklemi sunmadığının vurgusudur.

Ada’nın da ruhsallığı oldukça ilginçtir. Ada’nın Alper ile geçirdiği ilk günde ona âşık olması, aşkın bu kadar hızlı bir şekilde ortaya çıkıp çıkamayacağını sorgulatır. Aşk Lacancı kuramlara göre kişinin semptomunun ötekinin semptomu ile denk gelmesinden ibaret değil midir? Peki nedir Ada’nın semptomu? Ada Alper’i bir çocuk olarak görmektedir. Ada’nın Alper’e sanki bir yerlerde hiç çocuk olmamışsın” demesi semptomun kökenine vurgu olarak değerlendirilebilir. Ada’nın mesleği de bağlantılı bir şekilde çocukları istediği kahramanlara dönüştürmektir. Ada, Alper’i de çocuksu bir kahraman yapmak için çabalar. Onun anaç tavırları, Alper’i görmek istediği çocuk rolüne sürükleme çabasıdır. Hiç çocuk olmamış ve hep çocuk kalmış gibi diye devam eder Ada, onun isteği, çocuksu ve masum bir adam yaratmaktır.

Son sahnede Ada’nın Alper’in doğduğu eve ziyaretini de izleriz. Bu ziyarette Ada, “Sen dizime yattın, ben bir hikâye anlattım ve sen büyüdün.” der Alper’in hayaline. Ada’nın eksikliğini vurgulama biçimidir bu. Ada, Alper’in annesi olarak fallusa ulaşmayı hedefler. Film boyu Ada’nın oburluğu birkaç kez vurgulanır, hiçbir şekilde tam olarak fiziksel tokluğu hissedemeyen Ada’nın bu karakterini de yine fallusa bağlamak çok da zorlama olmayacaktır diye düşünüyorum. Sürekli içe alımın bir eksikliği doldurma hedefine yönelik olduğunu düşündüm izlerken. Tam bu noktada Alper’in de bir aşçı olarak, Ada’nın fantezilerine “doyum” verebilecek bir erkek olması ilişkiyi köklendirir.

Bu ilişki özünde zaten çıkmazlar ile doludur. Ada’nın anne özdeşleşmesi, Alper’in ise baba yasası ile karşılaşamayan bir adam olarak bilinçdışı anne arzusu bu ilişkisellenmenin önündeki imkansızlıkları doğurur. Alper’in hayat kadınları ile olan ilişkisi, anne kutsallığını korumaya yönelik de bir bastırmadır. Babanın adının eksikliği Alper’in fantezi dünyasında bir devamlılık sağlamıştır. Bu düzlemde, anneyi andıran kadın, Alper’in fantezi dünyasında yıkım tehdidi oluşturmuştur. Alper’i ilişkiden kaçıran ve hem sevişebileceği hem de sevebileceği bir kadını tek bedende algılamasının önündeki engeldir.

En temelde her bireyin semptomlarının olduğunu biliriz ve semptomu bırakmak bireyi, kendisinden kopartırken yeni belirsiz bir düzen arayışına da bireyi itmektedir. Alper’in Ada’dan ayrıldıktan sonra kendisini çok özgür hissetmesi, Alper’in semptomundan kopmasına gerek kalmaması ile ilişkilendirilebilir. Semptomunu bırakmaya hazır değildir Alper, semptomu dışında bildiği herhangi bir düzen de yoktur. Bu iki kişinin eksikleri birleşerek bir aşk yaratsa dahi, aşkı devam ettirebilmeleri mümkün olmaz.

*Ceren Korulsan/ Suret Dergisi, 8. Sayı

**Özge Soysal /Sapkınlıklara Giriş

Yorumlar

  1. Bilgilerini yorumlarınla çok güzel harmanlamışsın. Her cümlesine çalışılmış bir yazı olduğu çok belli. Kalemine sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Ben filmi çok yüzeysel bulmuştum ilk izlediğimde. Ama burada bakış açısını düşünerek tekrar izleyeceğim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Marcel Proust'un Ruh Dünyasından

Sosyal Normlar ve Kültür