Döngülerimiz

            Defalarca izlenen filmler, bu son denilen ama asla son olmayan sigaralar, bu kez tamamen bitti dedikten sonra aynı kişiyle kurulan benzer ilişkiler veya benzer insanlarla kurulan aynı ilişkiler. Acı veren ritmik haz döngülerimiz.

            Kişisel gelişimciler döngüleri kırmak mümkün zırvalarıyla dolu sözde seminerler verirken, döngüleri kırmak ve özgürleşmek kitapları çok satanlarda yerini bulurken, eğer tüm döngüleri yıkıp özgür bir insan olmak bu kadar kolaysa, tüm sancılı süreçleri kim bile isteye çekiyor? Kendi kendimize verdiğimiz sözü tutmak, en çabuk unuttuğumuz şeydir ne yapsak, diyor Shakespeare. Peki neden kendimize verdiğimiz sözleri tutamıyoruz, içinde bulduğumuz döngülere bir Stockholm sendromu misali bağlı mıyız?   

            Freud, yineleme zorlantısı -repetition compulsion -kavramını öznenin ezici deneyimlerini, haz verici olmamalarına rağmen bir oyun olarak yineleyerek etkin bir rol üstlenme çabası olarak açıklar. Özne, yaşadığı travmaları bir tiyatro sahnesinde gibi defalarca canlandırır tek bir farkla, provalar bir tiyatro oyununu daha iyi hale getirirken, yinelemeler her defasında ilki kadar acı verir.  Özne, çocukluğunun ilk yıllarında onu sevmiş, ona bakmış veya ondan nefret etmiş ötekilerin gösterenlerini taşır.  Bir süre sonra yetişkin olmuş özne yine oyunlar oynayarak bilinçdışı seviyede etkin bir rol deneyimlemek ister. Çocukluğunda sevilmemiş özne bilinçsizce bu kez yine sevilmeyeceği ilişkileri deneyimleyerek her şeyin farklı olmasını umabilir, soğuk bir anne ile büyüyen çocuk ilerleyen yaşamında soğuk ve donuk partnerler seçebilir.

 Yineleme zorlantısını "Denenmemişin korkusundan ötürü, bizim için zararlı olduğunu bile bile, bilinene tutunmak." diyerek özetler Engin Geçtan. Bilinene tutunur, kendi yalandan döngümüzü hakikat ilan eder, bizi tutsak eden zincirlerimizden de güzel bir kolye yaparız. Oysa sana çıkıyor bildiğim bütün yollar diyen Özdemir Erdoğan misali çok yorulduğumuz ve hırpalandığımız bir ilişkiye geri döner ya da benzer duyguları yaşayacağımız farklı bir ilişkinin içinde bulabiliriz kendimizi.  Huzursuz da olsak içimizde bir eve dönüş heyecanı da yaşarız, bilindik olanın verdiği güven hissi ve bu kez her şey farklı olacak umutlarıyla. Zira bazen sonunu bildiğimiz bir filmi izlemek yeni bir filmi keşfetmekten daha cazip görünebilir.

11.22.63 dizisinin final bölümünde şöyle bir diyalog geçer,

   -Seni yakaladı dostum, artık kendi döngündesin

  -Dinle, her şeyi sıfırlayacağım bu sefer farklı olacak.

  - Ben de her seferinde böyle sanıyorum ama döngü hep aynı, hep başa dönüyor. Hep aynı şekilde bitiyor

  - Bu sefer farklı olacak…

Ana kahraman Jake her ne kadar bu kez her şeyin farklı olacağını umut etse de her zaman sonunun aynı olacağını, kendi döngüsünün içinde yine acı yaşayacağını fark eder. Tıpkı dizideki gibi döngülerin içinde savrulmak içinde hep bir umut barındırsa da aslında umutsuzluktan doğmadır.

            Döngüyü kıramadıkça, dünyaya bir daha gelsem sevgilim arar bulurum yine seni severim şarkısındaki gibi, acı döngülerimizi haz alarak sürdürmeye devam eder ve Sezen Aksu gibi hiç kimseden gidemez ve gitmeyiz. Tüm bu döngüler tanımadığımız bir motivasyon konuşmacısının kırın onları demesi ile de kırılmaz. Semptom bir süreçte gelişim gösterir ve ondan ayrılmak, belki de o bizi bırakana dek mümkün olmayacaktır. Döngüleri kırmak sancılı bir yeniden yaratım sürecidir ve bir analizden geçmeyi gerektirir. Bir anda döngüden değil belki ama döngünün nesnesinden kopabilsek de bu özgürlük yanılsaması, ikame nesnenin gelişiyle son bulacaktır. Bu bilinçdışı süreçte, göstergeyi gizlemek bir anlığına kolay görünebilir belki fakat gösteren hep aynı kalacaktır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Issız Adam ve Issız Ada

Marcel Proust'un Ruh Dünyasından

Sosyal Normlar ve Kültür