Kayıtlar

Uvertür’e Bir Atıf

Resim
                 Uvertür operada orkestranın perde açılmadan önce çaldığı parça ve poker oynarken başlamak için gerekli olan el anlamlarını taşımakla birlikte, bu Fransızca kökenli kelime daha önemli bir şeye giriş anlamını taşıyor. Bu yönüyle, Altın Portakal’da seyirciyle buluşan 2013 yapımı Uvertür, hem yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi oluşuyla hem de ana karakter Atıf’ın öyküsüyle birlikte değerlendirildiğinde isminin hakkını veriyor.             Uvertür, ana karakter Atıf’ın hayatından bir günü seyirciye son derece doğal bir atmosferde aktarıyor. Atıf, modern dünyada, vasat hayat standartlarında sabit bir hayat süren, dışarıdan bakıldığında son derece sıradan bir adamdır. Kendine ve sahip ol(ma)dıklarına yabancılaşan, mekanikleşen hayatını ilaç mümessili olarak sürdüren Atıf’ın Uvertür’de sahnelenen o tek günü aynı zamanda bir kırılışın da günüdür. Filmin giriş sahnesinde b...

Döngülerimiz

Resim
               Defalarca izlenen filmler, bu son denilen ama asla son olmayan sigaralar, bu kez tamamen bitti dedikten sonra aynı kişiyle kurulan benzer ilişkiler veya benzer insanlarla kurulan aynı ilişkiler. Acı veren ritmik haz döngülerimiz.             Kişisel gelişimciler döngüleri kırmak mümkün zırvalarıyla dolu sözde seminerler verirken, döngüleri kırmak ve özgürleşmek kitapları çok satanlarda yerini bulurken, eğer tüm döngüleri yıkıp özgür bir insan olmak bu kadar kolaysa, tüm sancılı süreçleri kim bile isteye çekiyor? Kendi kendimize verdiğimiz sözü tutmak, en çabuk unuttuğumuz şeydir ne yapsak, diyor Shakespeare. Peki neden kendimize verdiğimiz sözleri tutamıyoruz, içinde bulduğumuz döngülere bir Stockholm sendromu misali bağlı mıyız?                 Freud, yineleme zorlantısı - repetition compulsion -kavramın...

Issız Adam ve Issız Ada

Resim
                                                       Issız Adam filmini hemen hemen herkes duymuş ve en azından pek çok kez  Anlamazdın  şarkısı ile o çok meşhur ayrılan “iki yabancının” sahnesine denk gelmiştir. Issız Adam filmi bağlanma problemi yaşayan pek çok erkeğin kendisini tanımlayabileceği bir kavram yaratmış ve ilişkilere ıssız adam furyasını katarak literatürde kendine bir yer de bulmuştur şüphesiz. Filmi izleyenler Issız Adam Alper’i suçlarken, Ada’nın ne kadar harika bir kadın olduğu konusunda fikir birliğinde olsa da kusurlu bir ilişkide tek bir tarafı zalim ve diğer tarafı ise mağdur konumunda değerlendirmek, ikili ilişkilerin kökenini ve temellerini oldukça sarsacaktır. İki iyi insan çok kötü bir ilişki yaşayabilir. İyi insanlar olmak, iyi partnerler olmanın garantisini vermez. Bu ikilinin ilişkisini, mağdur-zalim ayrı...

Çocukluğun Soğuk Geceleri Üzerine Bir İnceleme

Resim
  Çocukluğun Soğuk Geceleri, Tezer Özlü ’nün ilk romanıdır. Otobiyografik bir roman olarak nitelendirilmekle beraber bu kadar kısa bir anlatının roman niteliği taşımadığı tartışmaları da sürmüştür. İncelemeyi, otobiyografik bir roman perspektifinden bakarak sadece Tezer Özlü ‘nün hayatı ile sınırlandırmak bir kadının ruh dünyasının bu denli özgür davetine haksızlık olur diye düşünüyorum. Otobiyografik bir roman olduğunu söyleyerek sadece Tezer Özlü ‘nün yaşamına indirgenmemeli bu kitap. Küçük bir kız çocuğunun hayatı algılayışı, düşünülenler ama söylenemeyenler, akıl hastanesinin odasında bağırılamayanlar, bir kadının düzene isyanı ve devrimci bir ruhun yılgınlığını da içeren satırlar var bu kitapta. Bu sebeple roman Tezer Özlü ‘nün de anmak istemediği patolojik herhangi bir tanımlamadan uzak kalarak okunmalı. Yaşanan anlatılırken tekrar yazılır bu yüzden de her hayat bir hikâyeye dönüşebilir. Geçmişi anlatmak, yazmak belki de hikayeleştirirken iyileştirmeyi mümkün kılar. Delirme...

Suzan Defter

Resim
                 " Bir kadın birdenbire günlük tutmaya başlamışsa  ya âşık olmuştur ya terk edilmiştir ." Türk romancıları için, Türkiye’nin siyasi ve toplumsal çalkantıları derin bir konu kaynağıdır. Adalet Ağaoğlu, Latife Tekin, Orhan Pamuk ve daha pek çok Türk romancı, 12 Eylül dönemini romanlarına kaynak yapmıştır. Suzan Defter romanı da konusunu 12 Eylül dönemi çalkantılarının gölgesinde bir aşk hikayesinden alır. Suzan Defter baskısı itibari ile kendinizce bir okuma yöntemi geliştirmeniz gereken bir romandır. Başta basım hatası olduğunu düşünebilirsiniz fakat kitabın sol tarafı bir erkeğe sağ tarafı ise bir kadına aittir. Okuma yönteminiz romanı farklı bakış açılarından değerlendirme imkânı verecektir. Roman bir kadın ve bir erkeğin günlüklerinden oluşmaktadır. Ekmel Bey ve Derya’ya ait satırlar, aynı güne bir kadının ve bir erkeğin bakışını sunar. Okurken, yalnızca bilinçdışındaki animanın (kadın) ve animusun (erkek) dengesini b...

Schadenfreude

Resim
Başkalarının acı çektiğini görmek insana iyi hissettirir. -Nietzsche Schadenfreude, her farklı duyguya bir isim verme takıntısı olan Almanlara ait bir kelimedir. İki farklı zıt kelimeden -acı ve haz - oluşmakla beraber, bazı düşünürlerce iki yüzlü duygulardan da biridir. Temel olarak, başkasının talihsizliğinden alınan haz olarak ifade edilebilir. Pek çok dilde birebir çevirisi yoktur. Hatta İngilizler, böyle bir duyguya sahip olmadıklarını bu yüzden de böyle bir kelimeye dilde ihtiyaç duymadıklarını belirtmişlerdir. Fakat söylemeliyim ki, bu duygu hepimizde var ve tamamen evrensel. Türkçe ’de de tam bir karşılığı olmamakla birlikte ben Schadenfreude’yi bir nebze de karşılayan bir söylemimiz olduğunu düşünüyorum: “İçimin yağları eridi” Schadenfreude duygusunun tam anlamıyla tanımlanabilir olması için, belirli kişi veya gruba zararı bizim doğrudan vermemiş olmamız gerekmekte. Bu yönüyle sadistlikten ayrılıyor, bizler meydana gelen zararda eylemci konumunda değil izleyici konumu...

Kan Konuşur Mu?

Resim
  “Şairler söz ile pek çok kahramanlık satarlar; fakat fiiliyata gelince, böyle bir metanet göstereceklerinden pek emin değilim. Çünkü şu intihar, beyne bir tabanca sıkmak, kendini asmak veya suya atılmak gibi değildir. Onlara bir kere teşebbüs edilince, onu menetmek ihtiyarı elden gider.”     Beşir Fuad yakın dostu Ahmet Mithat’a intiharından iki yıl önce böyle yazar. Kendi intiharını kurgular ve bunu o korkak addettiği şairlerinkine benzemeyecek bir yoldan yapar. Bileklerini kesmek suretiyle ölümü hissettiğinde, hala bir geri dönüşü varken bile vazgeçmez, son nefesinde gerçek bir kahraman olur kendince. Bundan tatlı bir ölüm tasavvur edemiyorum. Kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım. Baygınlık gelmeye başladı …. Arzu ettim ki, bir insanın öldüğünü ve ölürken neler duyup hissettiğini bildirmek suretiyle insanlığa bir faydam dokunsun ,” diyordu, 35 yıllık hayatında yazdığı son satırlardı bu...

Fena Halde Leman ve Leman Korkut'un Sırları

Resim
                                                Yetişkin bir kadının cinsel hayatı, psikoloji bilimi için karanlık bir kıtadır. -Sigmund Freud Bu incelemeyi yapıp yapmamak konusunda oldukça çekimserdim, çünkü oldukça gizli olana, konuşulmayana, Freud’un sözleriyle karanlık bir kıtaya uzanmam gerekiyordu: Kadın cinselliğine. Fena Halde Leman, Atilla İlhan tarafından 1981 yılında yayınlanmıştır. O dönem de çok ses getirmiş, cinselliğe bakış açısı sebebi ile oldukça sarsıcı bir roman olarak nitelendirilmiştir.  Analizden önce belirtmek isterim ki kitap cinsel tercihleri yargılayıcı katı bir tutuma sahip kişiler için oldukça rahatsız edici gelecektir. Benim kendi fikrim ise cinsel tercihlerinden yalnızca bireylerin sorumlu olduğu ve bu konular üzerinde nefret söyleminde bulunmanın ne kadar kırıcı ve yanlış olduğudur. Öncelikle romanın ana karakteri Leman Korkut ...

Eril Edebiyatın Gölgesinde Kadın Olmak

Resim
  “Hem psikolojik hem de biyolojik anlamda insanlarda ne saf bir erkeksilik ne de saf bir kadınsılık vardır.” diyen Freud’dan sonra Carl Gustav Jung, anima ve animus arketiplerinin varlığından bahseder. Jungiyen kurama göre erkek, kolektif bilinçdışında animayı, kadın ise animusu barındırır. Böylece bilinçdışı, tek taraflı bir cinsiyet deneyimini değil dual bir deneyimi ruha aksettirir. Kolektif bilinçdışındaki, karşı cins ile barışmış birey, rasyonelliğini ve sezgiselliğini kullanarak üretken olabilir. Cinsiyetçi söylemler ise kaynağını kolektif bilinçdışındaki karşı cinsle olan çatışmadan alır. Almanca, İspanyolca, Arapça veya diğer pek çok dilin aksine Türkçe, erillik ve dişilik vurgusu olmayan nadir bir dildir. Nesnelere cinsiyet atfeden pek çok dile karşılık Türkçede kelimeler cinsiyetsizdir. Buna rağmen, Türkçede eril söylemler oldukça fazladır. Pek çok işin ‘erkek işi’ olarak görülmesi, bir yanlışı vurgulamak için kullanılan ‘kadın gibi yapmak’, kadını takdir etmek için kull...