Kayıtlar

Issız Adam ve Issız Ada

Resim
                                                       Issız Adam filmini hemen hemen herkes duymuş ve en azından pek çok kez  Anlamazdın  şarkısı ile o çok meşhur ayrılan “iki yabancının” sahnesine denk gelmiştir. Issız Adam filmi bağlanma problemi yaşayan pek çok erkeğin kendisini tanımlayabileceği bir kavram yaratmış ve ilişkilere ıssız adam furyasını katarak literatürde kendine bir yer de bulmuştur şüphesiz. Filmi izleyenler Issız Adam Alper’i suçlarken, Ada’nın ne kadar harika bir kadın olduğu konusunda fikir birliğinde olsa da kusurlu bir ilişkide tek bir tarafı zalim ve diğer tarafı ise mağdur konumunda değerlendirmek, ikili ilişkilerin kökenini ve temellerini oldukça sarsacaktır. İki iyi insan çok kötü bir ilişki yaşayabilir. İyi insanlar olmak, iyi partnerler olmanın garantisini vermez. Bu ikilinin ilişkisini, mağdur-zalim ayrı...

Çocukluğun Soğuk Geceleri Üzerine Bir İnceleme

Resim
  Çocukluğun Soğuk Geceleri, Tezer Özlü ’nün ilk romanıdır. Otobiyografik bir roman olarak nitelendirilmekle beraber bu kadar kısa bir anlatının roman niteliği taşımadığı tartışmaları da sürmüştür. İncelemeyi, otobiyografik bir roman perspektifinden bakarak sadece Tezer Özlü ‘nün hayatı ile sınırlandırmak bir kadının ruh dünyasının bu denli özgür davetine haksızlık olur diye düşünüyorum. Otobiyografik bir roman olduğunu söyleyerek sadece Tezer Özlü ‘nün yaşamına indirgenmemeli bu kitap. Küçük bir kız çocuğunun hayatı algılayışı, düşünülenler ama söylenemeyenler, akıl hastanesinin odasında bağırılamayanlar, bir kadının düzene isyanı ve devrimci bir ruhun yılgınlığını da içeren satırlar var bu kitapta. Bu sebeple roman Tezer Özlü ‘nün de anmak istemediği patolojik herhangi bir tanımlamadan uzak kalarak okunmalı. Yaşanan anlatılırken tekrar yazılır bu yüzden de her hayat bir hikâyeye dönüşebilir. Geçmişi anlatmak, yazmak belki de hikayeleştirirken iyileştirmeyi mümkün kılar. Delirme...

Suzan Defter

Resim
                 " Bir kadın birdenbire günlük tutmaya başlamışsa  ya âşık olmuştur ya terk edilmiştir ." Türk romancıları için, Türkiye’nin siyasi ve toplumsal çalkantıları derin bir konu kaynağıdır. Adalet Ağaoğlu, Latife Tekin, Orhan Pamuk ve daha pek çok Türk romancı, 12 Eylül dönemini romanlarına kaynak yapmıştır. Suzan Defter romanı da konusunu 12 Eylül dönemi çalkantılarının gölgesinde bir aşk hikayesinden alır. Suzan Defter baskısı itibari ile kendinizce bir okuma yöntemi geliştirmeniz gereken bir romandır. Başta basım hatası olduğunu düşünebilirsiniz fakat kitabın sol tarafı bir erkeğe sağ tarafı ise bir kadına aittir. Okuma yönteminiz romanı farklı bakış açılarından değerlendirme imkânı verecektir. Roman bir kadın ve bir erkeğin günlüklerinden oluşmaktadır. Ekmel Bey ve Derya’ya ait satırlar, aynı güne bir kadının ve bir erkeğin bakışını sunar. Okurken, yalnızca bilinçdışındaki animanın (kadın) ve animusun (erkek) dengesini b...

Schadenfreude

Resim
Başkalarının acı çektiğini görmek insana iyi hissettirir. -Nietzsche Schadenfreude, her farklı duyguya bir isim verme takıntısı olan Almanlara ait bir kelimedir. İki farklı zıt kelimeden -acı ve haz - oluşmakla beraber, bazı düşünürlerce iki yüzlü duygulardan da biridir. Temel olarak, başkasının talihsizliğinden alınan haz olarak ifade edilebilir. Pek çok dilde birebir çevirisi yoktur. Hatta İngilizler, böyle bir duyguya sahip olmadıklarını bu yüzden de böyle bir kelimeye dilde ihtiyaç duymadıklarını belirtmişlerdir. Fakat söylemeliyim ki, bu duygu hepimizde var ve tamamen evrensel. Türkçe ’de de tam bir karşılığı olmamakla birlikte ben Schadenfreude’yi bir nebze de karşılayan bir söylemimiz olduğunu düşünüyorum: “İçimin yağları eridi” Schadenfreude duygusunun tam anlamıyla tanımlanabilir olması için, belirli kişi veya gruba zararı bizim doğrudan vermemiş olmamız gerekmekte. Bu yönüyle sadistlikten ayrılıyor, bizler meydana gelen zararda eylemci konumunda değil izleyici konumu...

Kan Konuşur Mu?

Resim
  “Şairler söz ile pek çok kahramanlık satarlar; fakat fiiliyata gelince, böyle bir metanet göstereceklerinden pek emin değilim. Çünkü şu intihar, beyne bir tabanca sıkmak, kendini asmak veya suya atılmak gibi değildir. Onlara bir kere teşebbüs edilince, onu menetmek ihtiyarı elden gider.”     Beşir Fuad yakın dostu Ahmet Mithat’a intiharından iki yıl önce böyle yazar. Kendi intiharını kurgular ve bunu o korkak addettiği şairlerinkine benzemeyecek bir yoldan yapar. Bileklerini kesmek suretiyle ölümü hissettiğinde, hala bir geri dönüşü varken bile vazgeçmez, son nefesinde gerçek bir kahraman olur kendince. Bundan tatlı bir ölüm tasavvur edemiyorum. Kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım. Baygınlık gelmeye başladı …. Arzu ettim ki, bir insanın öldüğünü ve ölürken neler duyup hissettiğini bildirmek suretiyle insanlığa bir faydam dokunsun ,” diyordu, 35 yıllık hayatında yazdığı son satırlardı bu...

Fena Halde Leman ve Leman Korkut'un Sırları

Resim
                                                Yetişkin bir kadının cinsel hayatı, psikoloji bilimi için karanlık bir kıtadır. -Sigmund Freud Bu incelemeyi yapıp yapmamak konusunda oldukça çekimserdim, çünkü oldukça gizli olana, konuşulmayana, Freud’un sözleriyle karanlık bir kıtaya uzanmam gerekiyordu: Kadın cinselliğine. Fena Halde Leman, Atilla İlhan tarafından 1981 yılında yayınlanmıştır. O dönem de çok ses getirmiş, cinselliğe bakış açısı sebebi ile oldukça sarsıcı bir roman olarak nitelendirilmiştir.  Analizden önce belirtmek isterim ki kitap cinsel tercihleri yargılayıcı katı bir tutuma sahip kişiler için oldukça rahatsız edici gelecektir. Benim kendi fikrim ise cinsel tercihlerinden yalnızca bireylerin sorumlu olduğu ve bu konular üzerinde nefret söyleminde bulunmanın ne kadar kırıcı ve yanlış olduğudur. Öncelikle romanın ana karakteri Leman Korkut ...

Eril Edebiyatın Gölgesinde Kadın Olmak

Resim
  “Hem psikolojik hem de biyolojik anlamda insanlarda ne saf bir erkeksilik ne de saf bir kadınsılık vardır.” diyen Freud’dan sonra Carl Gustav Jung, anima ve animus arketiplerinin varlığından bahseder. Jungiyen kurama göre erkek, kolektif bilinçdışında animayı, kadın ise animusu barındırır. Böylece bilinçdışı, tek taraflı bir cinsiyet deneyimini değil dual bir deneyimi ruha aksettirir. Kolektif bilinçdışındaki, karşı cins ile barışmış birey, rasyonelliğini ve sezgiselliğini kullanarak üretken olabilir. Cinsiyetçi söylemler ise kaynağını kolektif bilinçdışındaki karşı cinsle olan çatışmadan alır. Almanca, İspanyolca, Arapça veya diğer pek çok dilin aksine Türkçe, erillik ve dişilik vurgusu olmayan nadir bir dildir. Nesnelere cinsiyet atfeden pek çok dile karşılık Türkçede kelimeler cinsiyetsizdir. Buna rağmen, Türkçede eril söylemler oldukça fazladır. Pek çok işin ‘erkek işi’ olarak görülmesi, bir yanlışı vurgulamak için kullanılan ‘kadın gibi yapmak’, kadını takdir etmek için kull...

Şifacının Yarası

Resim
  Yarayla alay eder yaralanmamış olan… Pek çok insan, terapiye gitmenin, hızlı bir iyileşme ve acıyı unutturma sağlayacağını düşünür. Terapist olma yolunda ilerleyen ve halihazırda kendi terapi sürecinden geçen biri olarak söylemeliyim ki, ideal terapi yarayı unutturmaz ve yok etmeyi hedeflemez. Yarayla yaşamayı öğretir ve hatta yara izlerinizi sevmeyi de. Yaşanmış koca bir ömrü 50’şer dakikalarla silmeyi, yok etmeyi düşünmek ise oldukça hayali ve acımasızca olacaktır. Peki yaralar sadece danışana mı aittir? Terapist, duygusallığından arınmış, sadece dinleme vasfına sahip ve yaygın inanışa göre, “Hmmm peki sen ne hissettin?” demek için bekleyen bir robot mudur? Terapi çift aktarımlı bir süreçtir. Danışan aktarım yapar, eğer terapist de bilinçdışı bir aktarım yapıyorsa bu da karşı-aktarım olarak tanımlanır. Freud, karşı aktarımı terapi sürecinde mutlaka aşılması gereken bir engel olarak görürken Freud’dan sonra alanda terapist farkındalığı ile yönetildiğinde danışan-terapist iyi...

Sosyal Normlar ve Kültür

Resim
Norm" kelimesi etimolojik olarak incelendiğinde Fransızca'da "kural, standart" Yunanca'da ise "bilmek ve yargılamak" kelimelerine uzanır. Kelimenin etimolojik kökeni, normun ne olduğu hakkında bizlere bazı ipuçları verecektir. İnsanlık uzun zamandır topluluk halinde yaşamaktadır, bu yüzden toplum içinde ve toplumlar arasında çoklu etkileşim kaçınılmazdır. Bu etkileşimler, yazılı veya sözlü kuralları yaratır. Bu kurallar da zamanla, toplumların standartlarını, kültürünü, geleneklerini oluşturur. Pek çok kadim geleneğin ardında ise yine normlar vardır. Sosyal normlar, insan davranışlarını standart bir çizgide tutmayı hedefleyen kurallardır. Pek çok sözlü kural, yaptırım olarak tanımlanabilecek yargıları da içerir. Yaptırımlar, beğenme, güven, saygı gibi olumlu yönde veya dışlama, psikolojik baskı, onaylamama ve daha fazlası gibi olumsuz pek çok şekilde insanların etkileşimlerine yansır. Bir davranışı sosyal bir norm olarak nitelendirmek için, davranışı ...

Tanpınar'ı Yazmak

Resim
Etmezseniz saatlerinizi ayar, sizin de hayatınız kayar.. Saatleri Ayarlama Enstitüsünü okumam çok uzun sürmüştü, kimi kitapları okumak meşakkatlidir elbette ama sebebi bu değil, insanı anlamaya çalıştıkça fark ettim ki, yani Tanpınar’ın deyişiyle psikoloji ifriti bana musallat olduğunda, uzun uzun okumamın, cümleleri tekrar etmemin en büyük sebeplerinden biri bilinçsizce kitabın hiç bitmemesini istememdi. Tanpınar’ın kitaplarını kendime yol arkadaşı yapma fikrini öyle çok sevmiştim ki kitabı ağır ağır okumak, bir sayfa ile dakikalarca bakışmak hiç anormal gelmemişti bana. Yaz Yağmur’u öyküsünde Tanpınar, Korkuyu sever misiniz, ne kadar her şeyi değiştirir zenginleştirir diyor. Her zaman mükemmeli aramış, şiirlerini basıma gönderdikten sonra, aziz dostum ve kardeşim dediği Hüsamettin Bozok’a yazdığı mektubunda, şiir kitabı için “ doğrusunu ister misin pek beğenmiyorum, hatta korkuyorum.” demiştir. Tanpınar’ın bu kaygılı tavrı, benim üzerimde, her ne kadar onun hakkında yazmak ist...

Anayurt Oteli ve Zebercet

Resim
  İkinci dünya savaşı sonrasında, iki sosyal bilim dalı olan psikoloji ve edebiyatı birleştiren yazım türü yaygınlaşmıştır. Nurullah Ataç’ın ruhbilimsel roman olarak tanımladığı yeni roman yazımı derin bir psikolojik gözlemle beraber edebi bilgi ve yetenek de gerektirir. Her insanın sahip olduğu dünyaları ayrı ayrı anlamaya çalışmak ve tahlil edebilmek bu yazım türünün gerekliliklerindendir. Türk edebiyatında Mehmet Rauf’un eylül adlı eseri Türk edebiyatında psikolojik roman kategorisinde bir ilktir. Sonraları Abdülhak Şinasi hisar ,Ahmet Hamdi Tanpınar Yusuf Atılgan ve oğuz Atay gibi yazalar psikolojik romanlar yazmışlardır. Yusuf Atılgan Manisa da doğmuş ve ilk romanı olan Aylak adam ile yunus Nadi roman ödülüne layık görülmüştür. Edebiyat fakültesinde hocası olan Ahmet Hamdi Tanpınar’dan da çok etkilenmiştir. Romanlarında vaka anlatmayarak karakterlere psikoloji tahlili yapan Yusuf atılgan, Anayurt otelini manisada bir otel olan anavatan oteli katibinden esinlenerek yazmıştır....