Kayıtlar

Ağustos, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Fena Halde Leman ve Leman Korkut'un Sırları

Resim
                                                Yetişkin bir kadının cinsel hayatı, psikoloji bilimi için karanlık bir kıtadır. -Sigmund Freud Bu incelemeyi yapıp yapmamak konusunda oldukça çekimserdim, çünkü oldukça gizli olana, konuşulmayana, Freud’un sözleriyle karanlık bir kıtaya uzanmam gerekiyordu: Kadın cinselliğine. Fena Halde Leman, Atilla İlhan tarafından 1981 yılında yayınlanmıştır. O dönem de çok ses getirmiş, cinselliğe bakış açısı sebebi ile oldukça sarsıcı bir roman olarak nitelendirilmiştir.  Analizden önce belirtmek isterim ki kitap cinsel tercihleri yargılayıcı katı bir tutuma sahip kişiler için oldukça rahatsız edici gelecektir. Benim kendi fikrim ise cinsel tercihlerinden yalnızca bireylerin sorumlu olduğu ve bu konular üzerinde nefret söyleminde bulunmanın ne kadar kırıcı ve yanlış olduğudur. Öncelikle romanın ana karakteri Leman Korkut ...

Eril Edebiyatın Gölgesinde Kadın Olmak

Resim
  “Hem psikolojik hem de biyolojik anlamda insanlarda ne saf bir erkeksilik ne de saf bir kadınsılık vardır.” diyen Freud’dan sonra Carl Gustav Jung, anima ve animus arketiplerinin varlığından bahseder. Jungiyen kurama göre erkek, kolektif bilinçdışında animayı, kadın ise animusu barındırır. Böylece bilinçdışı, tek taraflı bir cinsiyet deneyimini değil dual bir deneyimi ruha aksettirir. Kolektif bilinçdışındaki, karşı cins ile barışmış birey, rasyonelliğini ve sezgiselliğini kullanarak üretken olabilir. Cinsiyetçi söylemler ise kaynağını kolektif bilinçdışındaki karşı cinsle olan çatışmadan alır. Almanca, İspanyolca, Arapça veya diğer pek çok dilin aksine Türkçe, erillik ve dişilik vurgusu olmayan nadir bir dildir. Nesnelere cinsiyet atfeden pek çok dile karşılık Türkçede kelimeler cinsiyetsizdir. Buna rağmen, Türkçede eril söylemler oldukça fazladır. Pek çok işin ‘erkek işi’ olarak görülmesi, bir yanlışı vurgulamak için kullanılan ‘kadın gibi yapmak’, kadını takdir etmek için kull...

Şifacının Yarası

Resim
  Yarayla alay eder yaralanmamış olan… Pek çok insan, terapiye gitmenin, hızlı bir iyileşme ve acıyı unutturma sağlayacağını düşünür. Terapist olma yolunda ilerleyen ve halihazırda kendi terapi sürecinden geçen biri olarak söylemeliyim ki, ideal terapi yarayı unutturmaz ve yok etmeyi hedeflemez. Yarayla yaşamayı öğretir ve hatta yara izlerinizi sevmeyi de. Yaşanmış koca bir ömrü 50’şer dakikalarla silmeyi, yok etmeyi düşünmek ise oldukça hayali ve acımasızca olacaktır. Peki yaralar sadece danışana mı aittir? Terapist, duygusallığından arınmış, sadece dinleme vasfına sahip ve yaygın inanışa göre, “Hmmm peki sen ne hissettin?” demek için bekleyen bir robot mudur? Terapi çift aktarımlı bir süreçtir. Danışan aktarım yapar, eğer terapist de bilinçdışı bir aktarım yapıyorsa bu da karşı-aktarım olarak tanımlanır. Freud, karşı aktarımı terapi sürecinde mutlaka aşılması gereken bir engel olarak görürken Freud’dan sonra alanda terapist farkındalığı ile yönetildiğinde danışan-terapist iyi...

Sosyal Normlar ve Kültür

Resim
Norm" kelimesi etimolojik olarak incelendiğinde Fransızca'da "kural, standart" Yunanca'da ise "bilmek ve yargılamak" kelimelerine uzanır. Kelimenin etimolojik kökeni, normun ne olduğu hakkında bizlere bazı ipuçları verecektir. İnsanlık uzun zamandır topluluk halinde yaşamaktadır, bu yüzden toplum içinde ve toplumlar arasında çoklu etkileşim kaçınılmazdır. Bu etkileşimler, yazılı veya sözlü kuralları yaratır. Bu kurallar da zamanla, toplumların standartlarını, kültürünü, geleneklerini oluşturur. Pek çok kadim geleneğin ardında ise yine normlar vardır. Sosyal normlar, insan davranışlarını standart bir çizgide tutmayı hedefleyen kurallardır. Pek çok sözlü kural, yaptırım olarak tanımlanabilecek yargıları da içerir. Yaptırımlar, beğenme, güven, saygı gibi olumlu yönde veya dışlama, psikolojik baskı, onaylamama ve daha fazlası gibi olumsuz pek çok şekilde insanların etkileşimlerine yansır. Bir davranışı sosyal bir norm olarak nitelendirmek için, davranışı ...

Tanpınar'ı Yazmak

Resim
Etmezseniz saatlerinizi ayar, sizin de hayatınız kayar.. Saatleri Ayarlama Enstitüsünü okumam çok uzun sürmüştü, kimi kitapları okumak meşakkatlidir elbette ama sebebi bu değil, insanı anlamaya çalıştıkça fark ettim ki, yani Tanpınar’ın deyişiyle psikoloji ifriti bana musallat olduğunda, uzun uzun okumamın, cümleleri tekrar etmemin en büyük sebeplerinden biri bilinçsizce kitabın hiç bitmemesini istememdi. Tanpınar’ın kitaplarını kendime yol arkadaşı yapma fikrini öyle çok sevmiştim ki kitabı ağır ağır okumak, bir sayfa ile dakikalarca bakışmak hiç anormal gelmemişti bana. Yaz Yağmur’u öyküsünde Tanpınar, Korkuyu sever misiniz, ne kadar her şeyi değiştirir zenginleştirir diyor. Her zaman mükemmeli aramış, şiirlerini basıma gönderdikten sonra, aziz dostum ve kardeşim dediği Hüsamettin Bozok’a yazdığı mektubunda, şiir kitabı için “ doğrusunu ister misin pek beğenmiyorum, hatta korkuyorum.” demiştir. Tanpınar’ın bu kaygılı tavrı, benim üzerimde, her ne kadar onun hakkında yazmak ist...

Anayurt Oteli ve Zebercet

Resim
  İkinci dünya savaşı sonrasında, iki sosyal bilim dalı olan psikoloji ve edebiyatı birleştiren yazım türü yaygınlaşmıştır. Nurullah Ataç’ın ruhbilimsel roman olarak tanımladığı yeni roman yazımı derin bir psikolojik gözlemle beraber edebi bilgi ve yetenek de gerektirir. Her insanın sahip olduğu dünyaları ayrı ayrı anlamaya çalışmak ve tahlil edebilmek bu yazım türünün gerekliliklerindendir. Türk edebiyatında Mehmet Rauf’un eylül adlı eseri Türk edebiyatında psikolojik roman kategorisinde bir ilktir. Sonraları Abdülhak Şinasi hisar ,Ahmet Hamdi Tanpınar Yusuf Atılgan ve oğuz Atay gibi yazalar psikolojik romanlar yazmışlardır. Yusuf Atılgan Manisa da doğmuş ve ilk romanı olan Aylak adam ile yunus Nadi roman ödülüne layık görülmüştür. Edebiyat fakültesinde hocası olan Ahmet Hamdi Tanpınar’dan da çok etkilenmiştir. Romanlarında vaka anlatmayarak karakterlere psikoloji tahlili yapan Yusuf atılgan, Anayurt otelini manisada bir otel olan anavatan oteli katibinden esinlenerek yazmıştır....

Edebiyat ve Psikoloji Bağlamında Ödipal Kompleks

Resim
  Freud, nereye gidersem gideyim benden önce bir şairin oraya gittiğini görüyorum diyordu, bu sözün bir büyüsü olduğunu düşünüyorum zira edebiyat, insan duygularının ve davranışlarının engin bir denizidir bence. Her türlü edebi aktarımın, şiirle sınırlı tutulmaksızın, psikoloji ile ilişkisi vardır. Bu ilişkinin gücünü yine edebiyatta bulmak mümkün olacaktır. Hakikat odur ki, psikolojinin bilim kabul edilişi yenidir ama edebiyatın tarihi insanlıkla beraber başlar. Edebi karakterler, psikolojik kavramlara kimi zaman ilham olur kimi zaman da bu kavramların ispatını edebiyatta buluruz. Edebiyat ve psikoloji bağlamında en çok analize tabi tutulan kavramlardan biri de oedipus kompleksidir şüphesiz. Kavram kısaca, erkek çocuğun, aldığı ilk nefesten itibaren ilgi ve sevgi nesnesi olan annesinin kendisinden ayrı bir varlık olduğunu ve bu özerk varlığa sahip olmasını engelleyen çok güçlü bir rakibin de var olduğunu fark etmesi ile başlar. Kavram, erkek çocuğun, baba karşısında, hadım (iğdi...

Tanpınar'ın Yetim Romanı Aydaki Kadın'a Bakış

Resim
  Tanpınar’ın vefatıyla, onun çalışma masasında yarım kalmış bir roman olan Aydaki Kadın, Güler Güven tarafından Tanpınar’a ait dört bin sayfa notun derlenmesiyle bir araya getirilerek okuyucuya sunulur. Tanpınar’ı seven okuyucu kitlesi olarak bu derleme bizleri bencilce mutlu etse de Tanpınar’ın sanatçı kişiliğindeki mükemmellik arayışını az çok bilen biri, onun bir eseri defalarca düzenlemeden, zihnindeki kusursuz noktaya ulaştırmadan yayınlamayacağını tahmin edebilir, zira kendisi de Aydaki Kadını yazmaya devam ederken günlüğüne şu satırları yazmıştır: “Romandan memnun değilim. Yeniden yazmak lazım.” Onun, romanını pek çok açıdan yetersiz görmesi ve tamamlayamaması sebebiyle, Aydaki Kadın Ahmet Hamdi’nin yetim kalan romanıdır. Romanın daha ilk sayfadan bir rüya ile başlaması, yazarını ele verir. Tanpınar, Freud’u iyi bilir ve psikanaliz hakkında da oldukça bilgilidir. Rüyaları, bir uyanış lahzasına en olmayacak şeyleri, bütün bir zaman ve hayatı sığdıran sanat olarak tanımlar ...

Mehmet Kaplan Şiir Tahlillerinde Psikolojinin Yeri

Resim
     Mehmet Kaplan, Türk Edebiyatında, tahlil ve tenkit dendiğinde akla gelecek ilk isimlerdendir. Hayatı boyunca sayısız deneme yazan, pek çok metni tahlil eden Kaplan, şiir tahlilleri yapmaya, Türk edebiyatı derslerini takip eden öğrenciler için bir metot oluşturmak niyetiyle başlamıştır. Şiir tahlillerini yaparken, şairlere yönelik şahsi fikrini veya muhabbetini saklama gereği duymayarak oldukça açık sözlü davranmıştır. Nazım Hikmet için “ Onu bu kitaba almak istemiyordum, sebebi komünist olması değil, Türk milletiyle olan tüm bağlarını koparmak istemesindendir.” derken, çok sevdiği hocası Ahmet Hamdi Tanpınar için, “ devrin en derin şairlerinden birisi olduğu gibi, aynı zamanda dili de en ustaca kullanan bir sanatkardır.” diyerek övgüyle bahsetmesi bu duruma örnektir.    Elbette ki, Mehmet Kaplan şairlere olan hislerini böyle aşikâr etse de şiirleri şekil, üslup ve muhteva açısından incelerken, tam bir eleştirmen üslubuyla objektif tenkitler yapmıştır. San...

Eski Gece Parçaları Hikayesine Bakış

Resim
  Modernizmi aşarak bağımsızlığını ilan eden postmodern ve avangart sanat anlayışı Türk Edebiyatında 1970’lerden sonra yer bulmaya başlamıştır. Roman ve hikayelerini postmodernist anlayışla, fantezi evreninde yazan Nazlı Eray da kendi tabiriyle, “Türkiye’de büyülü gerçekçiliğin öncüsü” dür. Eski Gece Parçaları hikayesi, oldukça sıradan görünen ve ismi belirtilmeyen bir kadın karakterin otobüs durağında umutsuz bir gencin arayışına dahil olmasıyla başlar. Umutsuz genç, eski bir kadını ve onun dünyasını aramaktadır. Gence yardım etmeye karar veren kadın bu büyülü gerçekliği yadırgamaz başına gelen tüm bu doğaüstü olaylar için sadece basit bir şekilde şaşırmıştım der. Büyülü gerçek hikâye ve romanlarının bir özelliği de budur, okuyucunun imkânsız olarak gördüğü her şey metinlerde gerçeğin kendisi olabilir. Nazlı Eray, Eski Gece Parçaları hikayesinde anlatıcı olarak durakta bekleyen kadını seçmiştir, olayı kronolojik bir biçimde kadının perspektifinden yazsa da aslında temelde yöne...

Marcel Proust'un Ruh Dünyasından

Resim
  §   Sanatçı olmak başarısızlığa uğramaktır, başka hiç kimse başarısız olmaya cesaret edemez; başarısızlık sanatçının dünyasıdır, kaçmaktan kaçınmaktır.   §   Bir alışkanlığın devamlılığı genellikle saçmalığıyla doğru orantılıdır.   §   Artık beklenecek hiçbir şeyin kalmadığı anlar çok çabuk gelir.   §   Mutluluk vücut için yararlıdır fakat aklın yetkinliklerini asıl geliştiren, ıstıraptır.   §   Aşk karşılıklı işkencedir.   §   Bütün nihai kararlarımızı geçici bir ruh halindeyken veririz.   §   Zaman insanları değiştirir fakat insanların gözümüzdeki yerini değiştirmez.   §   İnsan yüzmeyi öğrenmek, fakat aynı zamanda bir ayağıyla da yere basmak ister.   §   Bir dünyada düşünür ve konuşur, bir başka dünyada yaşar ve hissederiz.   §   Aşıkken mutlu olmak, olağandışı bir durumdur.   §   Hiçbir zaman tamamıyla yaşanmamış olan aşk, yaklaşan b...